Düşünsene, yüzlerce odalı devasa bir evin içerisindesin ve ne sonunu ne de başını görebildiğin, kapılarla dolu bir koridorun tam da ortasında buluyorsun kendini. Sen nerede olduğunu anlamak için yürürken, arkada dinlediğin zaman seni rahatlatacakmış gibi gelen fakat dinledikçe huzursuz hissettiren bir müzik çalmaya başlıyor. Bu sesle beraber arkanı döndüğünde ise koridorun görebildiğin en uzak yerinde seni izleyen birini farkediyorsun. Hiçbir şey demeden, hareket bile etmeden seni izliyor. Seslenmeye korkuyorsun fakat yine de orada gördüğün tek insan o olduğu için sana yardım edebileceği düşüncesiyle endişeli adımlarla ona doğru yavaş yavaş yürüyorsun. Bu kişi her ne kadar senden çok uzakta gibi görünmese de dakikalarca yürüdükten sonra ona asla yaklaşamadığını, sen ona doğru gittikçe onun senden uzaklaştığını ve aranızdaki mesafenin hiç azalmadığını farkediyorsun. Ardından seslenmeyi deniyor ama herhangi bir cevap alamıyorsun. Orada, gözlerinin önünde sadece nefes alıp kıpırdamadan seni seyrediyor.
Bir sürenin ardından durum her ne kadar tüyler ürpertici olsa da alışıyor ve ona ulaşmak için yanından geçtiğin onlarca kapıdan birini açma fikrine kapılıyorsun. Nasıl çıkacağını bilmediğin ve sonsuza kadar devam ediyormuş gibi duran bu koridordaki birbirinin aynısı kapılardan en yakın olduğuna yönelip önce üç kere tıklatıyor, ardından ses duyamayınca kapısını açıyorsun. Kapı açıldıkça farklı bir boyut ya da devasa bir orman, çimenlik değil de dümdüz boş bir odayla karşılaşıyorsun. İçi boş kare odaya girdiğinde ise… Hayır öyle ilgi çekici bir şey yok ya da gizemli olaylar olmuyor, kapı arkandan kapanmıyor. Sadece, gerçekten bomboş bir oda. Hala ne nerede olduğunu ne de neden orada olduğunu biliyorsun. O yüzden bu soruları cevaplamak ve en önemlisi, oradan kurtulmak için diğer odalara da bakmak adına arkana, kapıya doğru dönüyorsun. Döndüğündeyse daha koridora çıkmadan içinde bulunduğun odanın karşısındaki kapının da sonuna kadar açık olduğunu farkediyorsun.
Hafif bir ürpertiyle koridora çıkıp etrafına baktığın zaman biraz önce kapalı olan bütün kapıların aynı şekilde açık olduğunu görüyor ve başka seçeneğin olmadığı için bu odaları da incelemeye karar veriyorsun. Bu diğer odaları sırayla inceledikçe hepsinin aynı, hepsinin kare ve hepsinin boş olduğunu görüyorsun. Yaşadıkların aklındaki soruları arttırırken içini endişeyle kaplamaktan başka bir işe yaramıyor. Baktığın her oda açık olan kapılarına kadar bir diğerinin aynısı. Bir yerden sonra bütün odalara girmek yerine kapılarından içeri bakarak yanlarından geçiyorsun. Ne kadar gidersen, ne yöne gidersen git; ne odalar değişiyor, ne çalan müzik, ne de o kişiyle arandaki mesafe. Yapman gereken hakkında en ufak fikrinin olmaması bir yana, burada kaldıkça içindeki kaçma hissiyatı daha da artıyor ama nereye gideceğini veya gittiğin yolun bir yere çıkıp çıkmayacağını bile bilmiyorsun. O her geçen saniyeyle beraber daha da dar hissettiren, içi boş odalara açılan kapılarla dolu koridorda hayatında daha önce görmediğin birisi yaptığın her hareketi izleyip seni takip ederken sıkışıp kalmışsın ve daha kötüsü, orada sen ve geldiğin yönden seni izleyen kişi dışında kimsenin olmadığından adın kadar eminsin.
Yaptıkların ve yapacaklarının herhangi bir değişim yaratmayacağından emin olana kadar uğraşmış ve sonunda umutsuz değil fakat yapacağın her hareketi sorgular hale gelene kadar denemişsin. En sonunda da aklına yapacak bir şey gelmezken oturup olmayacağını bildiğin halde sadece kaçmayı düşünerek yeni bir fikir, plan arıyor ve bulamıyorsun. İşte, şuan aklımın içerisinde olmak böyle hissettiriyor.
Be First to Comment